Diğer duygular gibi kaygı da hayatımızın bir parçasıdır ve hayatta kalmamıza yardımcı olma gibi bir işlevi vardır. Kaygı, sistemimizi tehditlere, değişikliklere veya belirsizliklere karşı uyarır.
Zihnimiz çoğu zaman geleceğe odaklanıp endişeyle ne olacağını anlamaya çalışır. Kaygı aynı zamanda kontrol etme ihtiyacımızdan da kaynaklanır. Kontrolü kaybetme duygusu yaşadığımızda endişe hissederiz çünkü çoğumuz hayatımızda kesinlik ve tanıdıklık hissini isteriz. Bilinmezlik risklidir, yeni ve bilinmeyen durumlara uyum sağlamak için ekstra çaba göstermek gerekir.
Zihnimiz ve bedenimiz binlerce yıl içerisinde evrimleşmiş son derece karmaşık yapılardır. Kaygı, bireye bağlı olarak farklı yollarla ve şekillerde kendini gösterir. Hiçbirimiz aynı değiliz, farklı nedenlerle kaygı yaşayabiliriz. Bu farklılıkları mizacımızla, genetiğimizle, yetiştirilme tarzımızla veya kültürel mirasımızla açıklayabiliriz.
Düşünme şeklimizi ve algıladığımız şeylerden çıkardığımız anlamı belirleyen birçok iç ve dış faktör vardır. Hayata farklı merceklerden bakıyormuşuz gibi düşünebiliriz bunu. Bazılarımız daha iyimser, sevinçli bir bakış açısına sahipken, bazılarımız olayları daha olumsuz bir şekilde görme eğiliminde olabilir. Bazılarımız kaygıya daha yatkın, kaygı veren uyaranlara karşı daha duyarlıdır, hatta tehlikeye işaret ettiği kesin olmayan uyaranları dahi tehlikeli olarak yorumlar. Bakış açısı güne bağlı olarak aynı kişide bile değişkenlik gösterebilir. Bazı günler her şeyin mükemmel olduğuna ve her şeyi yapabileceğimize inanabiliriz. Diğer günler ise her konuda kötü ve başarısız olduğumuzu hissedebiliriz. İkisi de pek gerçekçi değil aslında. Geleceği bilemeyiz, bu da endişe duymamıza neden olabilir. Başımıza kötü bir şey gelmesinden korktuğumuz için olacaklara hazırlıklı olmak veya onlardan tamamen kaçınmak için tüm olumsuz olasılıklar hakkında spekülasyon yapabiliriz.
Otonom sinir sistemimiz devreye girer ve tehlike anında sistemin sempatik kısımlarını harekete geçirir. Bedenimiz enerjik olup savaşmaya ya da kaçmaya hazır olmamız için adrenalin salgılarken, kalbimizin çarpmaya başladığını ve nefesimizin hızlandığını hissederiz. İlkel beynimiz bir tehdit algılandığında yönetimi ele alır, böyle anlarda daha gelişmiş prefrontal korteksimiz o kadar baskın olmayabilir. Tehlike karşısında donakalmak ve mantıklı kararlar verememek oldukça normaldir. Endişelenecek bir şey olmadığını düşünmene rağmen endişeli hissetmeye devam edebilirsin.
Karşı karşıya olduğumuz tehdit, doğada karşılaşılan vahşi bir hayvan gibi akut bir tehlikeyse bedeninin verdiği tepki gayet anlaşılabilir. Ancak modern yaşamlarımızda, sosyal olarak fark edilmeme veya başarısızlık korkusu gibi farklı, daha gelişmiş tehdit türleri ile karşı karşıya kalabiliyoruz. Bu gibi durumlarda zihnimiz net bir hedef tespit edemiyor, tehdidi net bir şekilde görememek bizi daha da endişelendiriyor. Bu zorlayıcı duygunun kaynağını bilmemek, durumu anlamayı ve gerginliği gidermeyi zorlaştırıyor.
Anksiyete atakları olarak da bilinen panik ataklar, artan kalp hızı, nefes darlığı, mide bulantısı veya baş dönmesi gibi fizyolojik semptomların da eşlik edebileceği kısa süreli güçlü kaygı dönemleridir. Panik ataklar oldukça yaygındır, stresli bir olaydan kaynaklanabileceği gibi ani bir değişiklik veya hastalıktan da kaynaklanabilirler. Panik atak geçirirken yoğun bir şekilde kontrolü kaybetme korkusu hissedebiliriz. Sağlıkla ilgili diğer belirtiler panik atak belirtileriyle kolayca karıştırılabilir, bu nedenle sık sık panik atak yaşıyorsan bir uzmana danışmayı ihmal etme.
Kaygının ve heyecanın belirtileri çok benzer olduğundan, heyecan genellikle kaygıyla karıştırılabilir. Kalbimiz ve nefesimiz hızlanır, zihnimiz bulanıklaşır… İster umut veren bir şeyle ilgili olsun, ister gerçekleşmesi için sabırsızlandığımız bir şeyle ilgili olsun, heyecanın adını koyabilmek, her türlü endişeli duygunun yerini canlı ve coşkulu bir heyecan enerjisine bırakmasını sağlayacaktır.
Kaygı çok karmaşık ve insanlık tarihinin başına dek uzanan güçlü köklere sahip olsa da, olumsuz etkilerinden kurtulmak mümkündür.
Kaygı, tehlike durumunda bizi uyanık tutma amacına hizmet ettiğinden, orta düzeyde kaygı normal ve sağlıklı olarak kabul edilir. Aynı zamanda kontrol ve problem çözme becerilerini artırmak gibi bir işleve de sahip olabilir. Orta düzeyde bir kaygı, hedeflerimiz için daha çok çalışmak ve kendimizi geliştirmeye devam etmek için bizi motive eder.
Kaygı, sizin sadece bir parçanızdır. Mutluluk, korkular veya endişeler seni tanımlayan duygular değildir. Bu duygular zaman zaman bizi ziyaret eden misafirlerdir yalnızca. Duygularını görmezden gelmeye veya bastırmaya çalışma. Endişeli hissediyorsan, bu duygu yeterince geçerli ve gerçektir.
Endişeli olduğunda zor zamanlar geçirmen çok doğal. Böyle anlarda bu durumun sonsuza kadar süreceğini düşünebilirsin. Ama bu duyguya takılı kalmamak senin elinde. Bu duygu er ya da geç geçecek. O nedenle içindeki duygular ne sonsuza kadar sürer ne de seni tanımlar. Bu duygulara sadece bir bilgi olarak bakmayı dene. Onlar sana bir şeyler anlatıyor. Her duyguyu her zaman anlamasak da hepsinin mutlaka bir amacı ve mesajı vardır.
Genellikle ters gidebilecek bir durum beklentisiyle, üstesinden gelmeye gücümüzün yetmeyeceğinden veya baş etmek için gerekli içsel kaynakları bulamayacağımızdan endişe ederek kaygılı hissederiz. Geçmişte, korkmana rağmen bir engelin üstesinden geldiğin veya endişelendiğin ancak daha sonra her şeyin yoluna girdiği durumları düşün. Sen yeterince güçlüsün aslında ve hep öyleydin. Alet çantanda bu tür durumda yolunu bulmana yardımcı olabilecek pek çok araç gereç var. Sana güçsüz olduğunu veya tehdidin yönetemeyeceğin kadar büyük olduğunu söyleyen sesi dinlememeye çalış. Kendine karşı nazik ve şefkatli ol. Bunu şu şekilde düşünebilirsin: Bir zorluk, daha önce karşılaşmadığın yeni bir durum veya geçmişte hoş olmayan sonuçlar yarattığını bildiğin bir olay var karşında. Zihnin aslında seni herhangi bir aksilikten korumaya çalışıyor. Senin iyi olmanı, her türlü tehditten uzakta olmanı istiyor. Bu tür anlarda hissettiğimiz duyguların doğal dürtüler olduğunu bilmek, endişeli olduğumuzda veya zor durumlardan geçerken kendimize şefkatle yaklaşmamızı kolaylaştırabilir.
Kaygı yoğun bir duygu olabilir. Bazen tekrar tekrar kapımızı çalan davetsiz düşüncelerle uğraşmak zorunda kalabiliriz hepimiz. Meditasyon, kaygı gibi zorlu duyguları bastırmadan onlarla birlikte kalabilmemize ve barışmamıza yardımcı olabilir.
Özellikle kaygı konusunda, meditasyonun faydalarını araştıran hatırı sayılır miktarda bilimsel çalışma var. Bir çalışma, bilinçli farkındalık eğitimine katılan kişilerin kaygı, panik ve depresyon düzeylerinin katılmayanlara kıyasla daha düşük olduğunu gösterdi. Başka bir çalışmada ise bilinçli farkındalık meditasyonunun kronik ağrı çeken hastalarda ağrıyı azalttığı bulundu.
Meditasyon duygularımızı kabul etmeye başlamanın harika bir yoludur ve zorlu dönemlerden geçerken oldukça yardımcı olabilir. Bilinçli farkındalık pratiği bize güç vererek bu tür zorlu durumlarda anda kalmamıza olanak sağlayabilir.
Düzenli meditasyon pratiği, özellikle de bazı duyguları veya durumları dayanılmaz bulduğunda, duygularınla arandaki boşluğu azaltır. Kendini tanıdıkça ve kaygını yakından izledikçe, onunla doğrudan yüzleşmek daha kolay bir hâle gelebilir. Bazen de bizi kaygılandıran şeylerin ille de hayal ettiğimiz kadar büyük tehditler olmadığını görmeye başladığımızda endişemiz azalır.
Anksiyetemizi tanımaya ve onunla barışmaya ne kadar çok çalışırsak, bu duyguların geçmesine izin vermek o kadar kolay olur. Anksiyete hissettiğimizi bildiğimiz gibi bazen böyle hissetmenin normal olduğunu da biliriz. Bu duygunun arkasındaki mekanizmayı ve işlevlerini de anlarız. Böyle olunca çok daha özgür hissederek, kendimizi duyguları, düşünceleri ve olayları içtenlikle karşılayan zengin bir varlık olarak görmeye başlayabiliriz.